Wednesday 4 January 2012

INCREDIBLE INDIA / 3. bölüm

2 Aralık Cuma

HİNDİSTAN'DA TRAFİK
Saat 9’da otelimizden ayrılıp Jodhpur’a doğru yola koyulduk. Minibüsümüzün kaptanı Hurşit ne kadar iyi bir şoför olsa da 7 saatli yolculuk tam bir azaptı. Siz siz olun Hindistan’ı arabayla dolaşmaya kalkmayın. Allah korusun, kaza yapmasanız dahi trafikte maruz kaldığınız gerilim ve stresin etkileri bir süre peşinizi bırakmayacaktır.

Hintli sürücüler arabaya oturup kontağı çalıştırdıkları anda mütemadiyen acı acı korna çalmaya başlıyorlar ve kontağı kapatıp aracı park edene kadar da kornaya basmayı bırakmıyorlar. Neden bilmiyorum ama trafik kültürlerinde korna çalmak yaygın ve normal birşey. Çoğu kamyonun arkasında “Horn Please” yazarak kibarca bu eylemi teşvik ediyorlar.

Kamyonun arkasındaki yazıya dikkat!

Sadece korna olsa iyi… Adrenalinden çok hoşlandıkları ya da komple çatlak oldukları için olsa gerek, sürekli hatalı sollama yapıp karşı şeritten gelen araçla burun buruna geliyor ve direksiyonu ancak son saniyede kendi şeritlerine kırıyorlar.

Evet, son saniyede… Hep son saniyede! Sollama yarılandıktan ve az önce sollanılan aracın yanında ilerlenip yeterli vakit ve uzun bir mesafe varken kendi şeridine geçmek ne kadar da banal!

Şoför değil de, dikkatinizi çekerim on kişilik bir minibüsün arka koltuğunda oturan insan olarak karşıdan gelen aracın şoförüyle gözgöze geliyorsunuz ve yaşamınızın film şeritlerinin gözünüzün önünden geçmeye başlıyor. Yanınızda oturanın kolunu acı acı sıkarak morartıp haykırmaya başladığınız noktada, anda, salisede, işte ancak o zaman, şoförünüz aracın beli bükülüyormuşçasına kendi şeridine kıvırtıveriyor.

Ve tahmin edin yüzündeki ifade nasıl?

En ufak bir gerilim var mı? Yok… Sakin ve huzurlu… Sanki park etmiş de öylece durup ufuktaki gün batımını izliyor. Huşu içinde yola devam ediyor. Ve bu sollama aksiyonu mütemadiyen birkaç dakikada bir tekrarlanıyor. Varsın yola inekler çıksın, hız kesmek de neymiş, hem onlar kutsal bonuslar bir kere…

Şehir merkezlerindeki trafik de anlatılmaz yaşanır denebilecek türden bir kaos. Videodaki görüntüler ekstrem örnekler değil, Hindistan trafiğinden gündelik, sıradan bir tablo:




Herhangi bir trafik ışığı, yönlendirmesi ya da kuralına uymadan her yönden her yöne gitmek mümkün. İlginç bir şekilde bu kadar kuralsızlık içinde trafik sıkışıp tıkanmıyor. Düğüm her seferinde ilahi bir el değmişçesine bir anda çözülüveriyor.

Bir moto rickshaw şoförü


7 saatlik yolculuk heyecanlı yolculuktan sonra yine bir mihrace sarayı olan otelimiz Ajit Bhawan Palace’a vardığımızda, o gün için öngörülen tur programını yapmamız saat itibariyle imkansızlaşmıştı.

Tur programını daha müsait olan ertesi sabaha kaydırarak gezinin başından beri, hatta Hindistan’a gitme planı ortaya çıkar çıkmaz Özge’nin hayali olan ve aramızda Riçırt Giiir olarak kodladığımız Maharani Art Exporters adlı dükkana gitme kararı aldık. Burası sevgili Laçin Hanım’dan öğrendiğimiz, gezi rehberlerinde pek geçmeyen bir alışveriş vahası. Pek çok batılı tasarımcı ve markanın sipariş verdiği şirket, tasarımcılara verdikleri parçaların üretim fazlalarını (biraz fazla üretim fazlası üretiyorlar galiba) mağazada müşterilerine sunuyor. Louis Vuitton, Armani, Hermes, Etro, Kenzo gibi markaların binlerce dolarlık yatak örtüleri ve şallarını 50-100 dolar gibi çok uygun fiyatlara almak mümkün. Jodhpur’a yolunuz düşerse kaçırmayın. Bu arada başta bahsettiğim geyiğimizin kahramanı Richard Gere’in bu dükkandan 21 takım yatak örtüsü ve 108 adet eşarp satın alması dükkana gelenlere mutlaka anlatılan ve fotoğraflarla da belgelenen bir anı. Adres: Tambaku Bazar, Jodhpur - 342002 Rajasthan


Maharani Art Exporters'a geleni eli boş göndermeyen usta tezgahtarımız. ©Erkul Yazgan


Maharani Art Exporters bir de Financial Times’ın “Param var yahu, ne yapsam da nasıl harcasam?” diye tercüme edebileceğimiz “How to spend it” ekinde önerilmiş, buyrunuz şu linkten bakınız.

Jodhpur sokaklarında mutlu mutlu dolaşan buzağılar

 Sardar marketin gece tezgahları



Alışverişten sonra kendinizi aç hissederseniz önerebileceğim iki yer var. Şehrin ortasından yükselen dev kayalıkların üzerine inşaa edilmiş muhteşem Mehrangarh Fort’un içindeki restoran birinci tercihiniz olsun. Manzaralı bölümü biz gittiğimizde maalesef kapalıydı o yüzden tercih etmedik ama teras kısmı açıksa size ilk olarak orayı öneririm.

Bizim akşam yemeği yediğimiz Pal Havali ise şehrin içindeki yüksek bir terastan 360 derece Jodhpur manzarası izleyebileceğiniz bir başka süper mekan. Yemeklerini arkadaşlarım beğenmiş olsa da ben şahsen fazla bir yorumda bulunamayacağım. Jodhpur’a vardığımızda 2 gündür hintlilerin tabiriyle Delhi Belly denilen sindirim sistemi sorunundan muzdarip olduğum için gezinin sonuna kadar akşam yemeği yemem maalesef mümkün olmadı. Hindistan dönüşü 3 kilo vermiş olmam sevindiriciydi ama.

Ajit Bhawan Palace'daki içinden ağaç geçen odamız.

3 Aralık Çarşamba
Kahvaltıdan sonra saat 8’de önceki günden devrolan Jodhpur gezi programımıza başladık. Öncelikle akşam şöyle bir tur attığımız ve dükkanların kapanışlarını gördüğümüz Sardar marketi bu sefer bir de sabah ışığıyla, dükkanlar açılırken gördük. Çarşıdan yukarı doğru spiral çizerek yürüdük ve brahmanların yaşadığı kutsal mavi şehirden geçerek ihtişamlı Mehrangarh Fort’a ulaştık.

Çarşıda salına salına gezen inekler haraç toplar gibi dükkanlara uğrayıp her birinden günlük kumanyalarını alıyorlar. 


Sabah işlerine giden çalışanlar iyi karma için tezgahlarda satılan yoncalardan satın alıp sokaklarda serbest gezen bu özgüvenli inekleri besliyorlar.


İlk müşterilerini bekleyen taksiciler


Sabah duşunu alan mutlu bir fil.


Sardar marketteki bir yiyecek tezgahı.


Yoğurt satan bir esnaf. ©Erkul Yazgan


Mavi şehrin bir sakini.


Şehrin dar sokaklarının çöpçüleri mini eşekler.

Arkadaşlarımın tercihleri farklı olsa da benim için tüm Delhi, Agra ve Rajastan gezimizin en etkileyici, büyüleyici noktası Johdpur’du. Hem sevip hem nefret edilebilecek, aşırı fotografik, tarihin ve bugünün birbiri içinde yaşadığı tam bir kaos şehri Jodhpur. Gecesi de gündüzü de ayrı etkileyicilikte ve ikisini de görmekte fayda var.

Mavi şehrin bir başka sakini.

"Öndeki taksiyi takip et" isimli kompozisyon.

Mavi şehrin sokaklarındaki bir adak yeri. Çocuğu olmayan çiftler buraya gelip yanlarında getirdikleri havuç gibi renkli sebzeleri ilgili oyuklara soktuklarında çocuk sahibi olacaklarına inanıyorlar. Bunu tüm çarşı esnafının gözü önünde nasıl yapıyorlar orasını allah bilir!


 ©Erkul Yazgan


Mehrangarh Fort şehre girer girmez her noktadan görülen 120 metre yükseklikteki kayalık bir tepenin üzerine inşaa edilmiş heybetli bir kale. İçerisinde pek çok saray bölümü yer alıyor. Bu kısımlardaki mimari süslemeler dantel dokusunda ve bir zamanlar mihracelerin nasıl akıl almaz bir zenginlik içinde yaşandığının belgesi niteliğinde.

Zaten Hindistan’da genel olarak saraylardaki zenginlikle ve sokaklardaki fakirlik müthiş kontrastlıkta. Yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı Afrika’daki en fakir 26 ülkenin toplamından daha fazla. Dünya genelinde fakirlik sınırının altında yaşayanların da üçte biri bu ülkede. Özellikle kast sisteminin en altında yaşayan Dalitlerin hali içler acısı. Dünyanın en kalabalık demokrasisi olsa da Hindistan’ın eşitlik konusunda kat edeceği yol çok uzun.

Mehrangarh Fort'a giriş.

Kalenin küçük bir kısmı.




 İçerideki saray bölümlerinin incecik ve her yeri kaplayan işlemeleri akıllara zarar.

Egzotik Dural erkeği Özgür.  ©Erkul Yazgan

Ve egzotik Dural kadını Yıldız. ©Erkul Yazgan
Bir tuhaf hintli bebe.

Vermeer ışığında bir müze görevlisi.

Etrafıma toplanan hayranlarım ve ben. Bollywood'da şansımı denemek üzere acayip cesaret toplamış durumdayım. ©Erkul Yazgan

Mehrangarh Fort gezimizi bitirdikten sonra minibüsümüze atlayıp Udaipur’a doğru yola koyulduk. Allahtan otoyola girmeden, yemyeşil ve kamyonsuz köy yollarından geçtiğimiz için yolculuk uzun sürse de bir gün önceki kadar acı verici olmadı.

Udaipur’a 100 km kala Ranakpur isimli Jain tapınağına uğradık. Aşırı barış yanlısı olan Jain’ler, yaşayan her canlının kutsanmış, ulu bir ruhu olduğuna inanıyorlar ve bu yüzden koyu vejeteryanlar. Dindar olanlarını küçük böcekleri yutup öldürmemek için ağızlarına beyaz bezler bağlıyorlar. Ayrıca yine hayvanlara zarar vermemek için yerin altında yetişen hiçbir bitkiyi yemiyorlar ve güneş battıktan sonra ağızlarına lokma koymuyorlar. Bazen bitkilere de acıdıkları oluyor. Örneğin patlıcan ve kabak çok fazla tohum, dolayısıyla çok fazla potansiyel can ihtiva ettiğinden, dindar olanlar bunları da yemekten kaçınıyor. Bir yandan da ticari hayatta çok başarılılar. Birkaç paragraf önce bahsettiğim Maharani Art Exporters bir Jain işletmesi örneğin.

Jain’ler hakkında duyduğum her bilgiyle onların uzak, çok uzak bir galaksiden geldiklerine ikna oluyordum. Bu dünyadan olmak için gerçekten çok farklılar.

Mimarileri de bunun kanıtı niteliğinde. Ranakpur tamamen mermerden, her kenarı ve köşesi inanılmaz bir işçilikle yapılmış bir şaheser. 14 yy’da yapımına başlanan tapınağın inşaası 50 yıl sürmüş ve içerisinde her santimetrekaresine figürler ve desenler işlenmiş 1444 sütun yeralıyor. Sadece sütunlar değil, duvarlar ve tavanlar da bu ince işçilikten payını almışlar. İmkan olsa saatlerce hatta günlerce orada oturup duvarları ve o inanılmaz işçiliği izlemek isterdim.

Hayran kaldığım Ranakpur'un dışı, iç kısımlarına göre oldukça mütevazı.

Ranakpur'u gezmeye gelen bir öğrenci grubu.

 

Ranakpur'un tüm kapılarının eşiklerine bu şeytan figürleri oyulmuş. Tapınağa şeytanlara basarak adım atılıyor. Bu adım içeri girerken yüreğinizdeki tüm fesatlıkları dışarıda bırakıp tertemiz bir kalple ibadete hazırlandığınızı sembolize ediyor.

Ranakpur'un 1444 sütunundan birkaçı.



Tapınakta bir anne-kız.



İbadete hazırlanan Jain kadınları



Jain azizi Bhagavan Parshva Nath ve yılanların başına ördüğü şemsiye.

İzleyeni kendinden geçiren mermer oymalardan biri.

©Erkul Yazgan

Ve bir diğeri. ©Erkul Yazgan

Ranakpur molamızı saymazsak 6 saat süren yolculuk sonunda Udaipur’a vardık. Otelimiz Sheraton Udaipur Spa Resort’a yerleştikten sonra akşam yemeği yemek üzere göl kenarındaki açık bir bahçenin içindeki Raj Bagh’a gittik. Yemek sonrası erkenden otele dönüp uyuduk.

Hep beraber. ©Erkul Yazgan

No comments:

Post a Comment