Monday, 15 August 2011

HOME SWEET HOME

Londra’ya geldiğimizden beri geçen şu kısa süredeki en büyük sınavımız başımızı sokacak bir ev bulmaya çalışmamız oldu.

Yaşayacak bir yerinizin olması her yerde önemli tabii, ama pek çok yerde evler Londra’daki kadar pahalı değil. Burada kiralara verilen paraları TL’ye çevirip, İstanbul’da o fiyatlara nerelerde oturabileceğini düşündükçe ilk başlarda oldukça zorlanıyor insan. Bir süre sonra bu eğilim kayboluyor. Evrim sürecinde kendinizi Birleşik Krallık kuruna adapte etmeye başlıyorsunuz.

Bizim ev arama maceramız yaklaşık 10-12 gün kadar sürdü. Londra’ya daha önceki iki ziyaretimizde klasik turist davranışları sergileyip, şehir merkezinden başka yerlere pek uğramadığımız için, nerede oturulur, neresini daha çok severiz ve kendimizi güvende hissederiz bilmiyorduk.

Arkadaşlarımızın tavsiyeleri üzerine şehrin kuzeyi, güneyi, batısı ve doğusundaki çeşitli semtleri arşınladık. Bazen bu dört bölgeden üçüne aynı günde gittiğimiz oldu. 50’ye yakın emlakçıyla görüşüp, kartvizitlerini alıp, bilgilerimizi verip, sistemlerine kaydolduk. Hergün saatlerce internet sitelerindeki ev ilanlarına baktık. Bazı ev sahipleriyle randevulaşıp şehrin tam ters yönündeyken farkettiğimiz zamanlar oldu. Internetten fotoğraflarını görüp hayran kaldığımız evlerin kendilerini görünce koşarak kaçtık. Günler boyu emlakçılarla konuşa konuşa emlak ofisi açabilecek bilgi seviyesine ulaştık. Tam içimize sinen bir ev bulma umudumuzu kaybediyorduk ki şansımız döndü. Son iki gün çok güzel evler gördük.

Peki neden bu kadar yorulduk? Bunun cevabı birkaç gün önce okuduğum Evening Standart’taydı. Londra merkezde bulunan bir ev, bulunduğu bölgeye göre 12 ila 16 gün arasında kiralanıyor. Ama özellikle yılın bu zamanı evler dört kat daha hızlı kiraya veriliyor. Yani gördüğünüz bir evi ertesi gün ya da bazen birkaç saat içinde geri dönüp tutma şansınız olmayabiliyor. Olayın adrenalini de işte bu hızlı yarıştan kaynaklanıyor.

Bu nedenle daha ilk günlerden başvurduğumuz Foxtons’un bir türlü randevu günü verememesi, buluşacağımız gün gelince de arayıp bir ertesi güne ertelemesi bizi biraz sinirlendirmişti.

East Dulwich Foxtons'un sokağındaki bir graffiti

Foxtons çalışanı Francesca’yla buluşmadan bir gün önce, iptal edilen randevumuza kızgın bir şekilde East Finchley’e gittik. Oradaki emlakçıları gezip, günlerdir ilk defa içimize sinen şirin bir ev gördük ve moralimiz düzeldi. Marketlere ve metroya yürüme mesafesinde, üstelik yılbaşında ikizleri olan çok sevdiğimiz arkadaşlarımız Jonathan ve Julia’ya iki dakika uzaklıktaki evi gezip, ertesi güne kadar tutulmaması umuduyla geri döndük.

Dönüş yolunda kapora bırakmayı akıl edemediğimizden kendimize epey kızdık. Ama eve gelip internette dairenin elektrikli ısıtma sistemi hakkında biraz araştırma yapınca, bu işin bize düşündüğümüzden pahalıya malolabileceğini anladık ve iptal etmeyi planladığımız ertesi günkü Foxtons randevusuna bir şans daha verdik.

İyi ki de vermişiz, ertesi gün gezdiğimiz üç ev de çok güzeldi. Francesca dersini iyi çalışmıştı doğrusu ve bize tam istediğimiz özellikte 3 ev gösterdi.

Foxtons, ilk başta pahalı izlenimi vermesine karşın kiracılardan diğer emlakçılarla aynı ücreti alıyor. Bu izlenimi edinmeye iten şey biraz da havalı kurumsal kimlikleri. Foxtons’un tüm şubeleri trendy bir kafeyi andırıyor. Boydan boya cam ofis cephelerinin içinden rengarenk tasarım koltuklar ve müşterilerine her çeşit içecek servis ettikleri barları görünüyor. Çalışanları, her sene farklı tasarımlarla kaplanan Mini Cooper’lar kullanıyorlar ve müşterilerini bu arabalarla şehirde gezdiriyorlar. Sonuç olarak biz Foxtons’la başarılı bir tecrübe yaşadık. Ev kiralamak isteyenlere tavsiye edebileceğimiz bir şirket.



Foxtons’un geçen senelerdeki mini tasarımlarını şu linkten görebilirsiniz

Londra’da ev aramaya kalkışıyorsanız öncelikle birkaç şeye dikkat etmekte fayda var:

• Buradaki emlakçılar kiralayacakları evlerin fotoğraflarını çekerken geniş açılı lensler kullanıyorlar. Bu lensler sayesinde minicik bir daire, saray yavrusuna dönüşebiliyor. Lenslere ek olarak çekim sırasında profesyonel ışıklandırmalar da kullanılıyor. Biz penceresinin dışından spotla aydınlatılmış evlere dahi denk geldik. Fotoğrafta pırıl pırıl ve ferah görünen bir daire gerçekte izbe bir mekan olabilir, dikkat!

• Pek çok emlakçı, çoktan kiraya verdikleri ya da portföylerinde hiç yer almamış ev fotoğraflarını internete koyuyor. Siz o ev için aradığınızda size başka bir ev ayarlayabileceğini söylüyor. Bu tip emlakçılar çoğunlukla vakit kaybına sebep oluyor.

• Bir de internete rayiçten oldukça düşük fiyatlardaki ilanlar koyan dolandırıcılar var. Bunlara mail attığınızda size evi göstermek için para talep edebilirler; uzakta olduklarını iddia edip, niyetinizin ciddiliğini anlamak bahanesiyle banka hesap dökümlerinizi göstermenizi ya da evi görmeden kirayı ve depoziti yollamanızı bile isteyebilirler. Biz sonradan dolandırıcı olduğunu farkettiğimiz biriyle mail ortamında birkaç kez yazıştık. Bu gibi hinliklerden önceden haberdar olduğumuz için başımıza kötü bir şey gelmedi. Ama maalesef bir arkadaşımız kısa süreli kalacak ev ararken böyle bir ilana denk gelip dolandırıldı.

Özetle tavsiyem, geçenlerde duyduğum arap atasözü olacak:
Denizde yüzen balığı satın almayın!

Londra’da ev kiralamak dışında ucuz seçenekler de var. Çok daha uygun fiyatlara ev paylaşılabilir örneğin. Bu şekilde odalarını kiraya veren çok insan var. Her bütçeye göre uzun süreli, kısa süreli çeşit çeşit oda bulmak mümkün. Biz yaşama alanını hem ofis hem de ev olarak kullanacağımız için bu maalesef bize uygun bir opsiyon değildi.


Blog yazan bendeniz. İşimi nasıl da ciddiye alıyorum!

9 Eylül itibariyle yeni evimize taşınmış olacağımızı umuyorum. Evimiz şehrin güneyinde Zone 2’deki East Dulwich’te. O zamana kadar biraz gezgin bir hayatımız olacak. İlk yazılarda fotoğraflarını post ettiğimiz daireden bir hafta önce ayrıldık. Şimdilik Chiswick’te kiraladığımız başka bir odada kalıyoruz. Bu ev diğeri gibi manzaralı değil ama çok konforlu, salonda küçük bir piano dahi var. Ev sahibimiz dilsiz alfabesi çevirmenliği yapan, çok yakışıklı bir gay. O kadar hoş ki neredeyse parıldıyor. Fitnessla beraber aldığı protein tozlarının derisini gerip, sarışın olmasının da etkisiyle güneşli havalarda parıldamasına yardım ettiğini düşünüyoruz.

Şu tozlardan biraz biraz biz de mi alsak acaba?



Stilini beğendiğim bir  Londra'lı.



Gece şehirden bir fotoğraf.



St. Paul's Katedrali






Ben, Sıla, Sassan ve Nermin.




Pub çıkışı mutlu Oğuz.



Eski evimizin köşesindeki pub'un çöp kutuları. Önce sticker zannetmiştim ama airbrushla ince ince boyanmışlar meğer.

Canary Wharf'ta ev ararken karşımıza çıkan Pierre Vivant'ın muhteşem heykeli.



Canary Wharf'tan hareketli bir başka heykel. 



Bank civarından bir tane daha.



Evini tutmuş mutlu Oğuz.



Chiswick'teki odada blog yazan Gülçin.


No comments:

Post a Comment