Apartman New River Walk adında, kıyısı parka dönüştürülmüş bir derenin bir sokak aşağısındaydı. Dere 17. yüzyılda Londra’nın su ihtiyacını karşılamak için suni yollarla hazırlanan kanal projesinin bir ayağıymış. Şu anda şehrin ihtiyaç duyduğu su kanalın başka bölümlerinden karşılıyor. Emekliye ayrılan bu cılız derecik de koruma altına alınıp etrafına bir yürüme yolu yapılmış, özel bitkiler çiçekler yeşillendirilip, içersine bazı su kuşları yerleştirilmiş. Minicik de olsa kültürel mirasın parçası olarak sahip çıkılmış bu şirin parka hayran kaldım. Burada daha sonra mutlaka daha uzun bir yürüyüş yapacağız.
Dere kenarında civcivleriyle takılan bu annenin uzun yeşil bacakları, kırmızı sarı parlak bir gagası vardı.
Bu da sanıyorum civcivlerin babası.
Daireye bakmak için bizimle birlikte ispanyol bir çifte daha randevu vermişti emlakçı, dolayısıyla beraber gezdik. 1 oda bir salon şirin bir daireydi ama biraz fazla küçüktü, pek içimize sinmedi.
Akşama doğru otobüsle Hackney Wick’e gidip Nazım’ın warehouse conversion stüdyosunu ziyaret ettik. Son yıllarda dönüştürülmüş stüdyolar özellikle sanatçılar arasında çok moda burada. Fabrikalardan, depolardan, okul binalarından hatta kiliselerden dönüştürülenler var.
Nazım’ın bir arkadaşıyla paylaştığı, eski bir depodan dönüştürülmüş mekan rüya gibi bir çalışma ve yaşama alanı. Aynı bina içersinde pek çok sanatçı yaşıyor. Kapı komşusu olarak bir sürü genç ve yaratıcı insanla beraber olmak büyük bir şans, tabii öncelikle komünal yaşamdan hoşlanmanız, biraz hipster kafasında olmanız gerekiyor.
No comments:
Post a Comment