Sunday, 31 July 2011

6. GÜN

Geçen sabah kahvaltıda Colin neden çay içmediğimi sorunca demir eksikliğim olduğundan bahsettim. Bunun üzerine alkolü bıraktığı için 2 sene önce bir dolaba kaldırdığı, son kullanma tarihi birkaç ay geçmiş Guinness’lerini getirdi. Sağlığa ve demir eksikliğine ne kadar faydalı olduğundan bahsettik.

Aslında Colin’in tarihi geçmiş biralarını içmeye pek niyetim yok ama bu her sabah aramızda bir espri konusu olmaya başladı. Kahvaltımızı hazırlarken mutlaka kahvenin yanında Guinness alıp almayacağımı da soruyor hınzırca.

Guinness’le yapılan pek çok kokteyl var. En meşhuru Black Velvet adında yarı yarıya şampanyayla karıştırılarak hazırlanan versiyon. Guinness’in yumuşak köpüğüne ve koyu rengine çok yakışan bir ismi var doğrusu. Guinness’i şaraba benzer şekilde yemeklere tat vermek için de kullanıyorlar (bu şekilde kullanılan başka biralar da var). Dana yahni ve biftek turtası Guinness’le hazırlanan tariflerden en popüler olanları.

Kahvaltıdan sonra Shoreditch civarında dolaştık. Burası graffiti sanatçılarının sevdiği bir bölge. Meşhur sokak sanatçılarından Bansky’nin bir işiyle de karşılaştık. Belediye sokak sanatının suç olduğunu söyleye dursun, mahalleliler Bansky’nin her yeni kalın plastik camlarla kaplayarak koruma almaya başlamışlar.

Yukarıdaki koruma altına alınmış yine de zarar görmüş bir Bansky işi.


Bu da Malarky’e ait başka bir sokak resmi.









Akşam üzeri Angel’da Nermin’le buluşup ana cadde üzerindeki Isarn adındaki Thai restoranına gittik. Tüm yemekler çok lezzetliydi. Etnik mutfaklardan pek hoşlanmayan Oğuz dahi yemeklere bayıldı.

Yemekten sonra Essex Road ve müthiş evlerin olduğu Cannonbury’de biraz yürüyüş yapıp eve döndük.

No comments:

Post a Comment